Feminizm, Komünizm, Ateizm ve Karikatür

Published by Barış Parlan on

“Feminizm koca buluncaya, Komünizm para buluncaya, Ateizm uçak sallanıncaya kadardır” sözünü okudum şans eseri facebook’ta, sonrasinda bir baktım ki ekşi sözlük‘te, uludağ sözlük‘te ve daha nice platformlarda paylaşılan bu söz öbeğine dair genel karşılık önce bir “mizah” gülümsemesi, akabinde “doğru” olduğu düşüncesi… Hayatta bazı konular olur ki eğer kişi kafasına takarsa “yani durdur durdun onca şeyin arasında buna mı taktın kafayı?” der insana çevresindekiler. Tam olarak bu cümleyi ve nice çeşitlerini duymayı göze alarak, bu duyduğum mizahımsı cümleye dair düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.

Feminizm, Komünizm, Ateizm ve Karikatür

Bu özetleme, hayatı boyunca bir takım konuları “mantığını anladığı için” değil de başkalarından duyduğu şekilde hiç düşünüp yargılamadan – irdelemeden, yani duyduğu fikirleri “kendi fikri” haline getirmeden papağan gibi tekrar eden insanların “doğru” olduğunu düşüneceği bir özetlemedir kanaatimce… Ağır olmak değil maksadım, ama gelin inceleyelim bizi gülümsetmesi beklenen bu karikatürü parça parça…

Yapı bozumcu kafası ile bu cümleyi bölümlere ayırırken sizlerden ufak bir ricam olacak, o da “hayal gücünüzü” kullanmanızdır. Zira madem gülümsüyoruz, neye gülümsediğimizi biraz hayal gücümüz eşliğinde kurgulayalım ve bir de oluşan fotoğrafik görüntünün komik olup olmadığını tartışalım.

Feminizm

Feminizm konusu hem kadınları hem erkekleri ilgilendirmektedir, zira “kocayı buldu” diye “eşitliği savunmamak” esasen “eşitliğin” ne olduğunun idraksızlığından gelmektedir. Buna göz yuman – sebep olan – kaynak olan erkeklerin varlığı, kişisel kanaatimce iğrençliğin dibidir. Hali hazırda “kabullenilmiş” olan ama “etkileri” idrak edilmeyen ataerkil sistemin bir sonucu olarak kadının “kocayı bulması” ve sonuç olarak feminizmi bir kenara bırakmasını “komik” olarak algılamak, internet kültürünün farkındalığımızdan bir “götürüsü”dür. Bilgisayar – Televizyon çağı, bir takım gerçeklerin olduğundan daha “hafif” algılanması yanılgısını oluşturmaktadır. Cezasını çeken bilir. Toplumsal değerlerimiz ise bu cezayı “kutsallaştırmak” çabası ile yaşanılan yanlışları meşrulaştırmaktadır…

Komünizm

Parayı bulduktan sonra hayatı muazzam değişeceğini düşünen kişi, mevcut şartlardan farksız bir biçimde paranın kölesi olmaya devam edecek olan kişidir. Ona “komünist” denmez, zira “komün” düşünen kişi o paranın birileri (örnek itibari ile kendisi) tarafından “bulunabilmesi” için bir başkalarının “yitirmesi” gerektiğini anlamış kişidir. Sistem asla herkesi eşit miktarda zengin yapmayacaktır. Hiç bir para da halka ait değildir. İlk parayı basan da, onu piyasaya süren de banka adlı kurumdur. O piyasaya “sürülme” süreci borçlanma ile olmuştur. Sonrasında kullanılan bütün paralar da, birilerinin yine bankadan başka hiç bir yerden karşılayamayacağı “faiz” eşliğinde ödemekte olduğu paranın kendisidir. Bu çerçevede eğer birey komünizm sistemini ve pek çok daha fazla farkındalıksal bilgiyi idrak edememiş ise, bulduğu paranın miktarı hiç bir şekilde onun “mutluluğunu” arttırmayacaktır, aksine azaltacaktır. Konuya dair Dan Gilbert’in TED sahnesinde yaptığı “Neden Mutluyuz?” adlı konuşmasını ek kaynak olarak sunabilirim.

Ateizm

Öncelikle belirtmek gerekir ki, mantığı olan her insan henüz “tanrı”nın bireysel olarak uçak düşürme işlerine girişmediğini bilir. Pilot, teknik arıza gibi konular her daim bulunmaktadır. Ve evet, arıza yapan uçak içindeki bireylerin “iman gücüne” bakmaksızın eğer düşecekse, düşer. Hatta komiktir ki bir uçağın düşme anında tanrının “koruyacağı” düşüncesine inancı tam olduğu için, içini ferah tutup sakin sakin tanrının onu kurtarmasını bekleyen hiç kimsenin hikayesini duymuş değiliz. Düşen uçaktaki Ateist’in inanan bir insandan tek farkı, o anda o uçağın düşmesinin sebebini “mantık” çerçevesinde açıklama çabasıdır. Uçak düştükten sonra da bilimsel yaklaşan insanlar konu ile ilgilenmek durumundadır. Eğer bu duruma en başından dur demez ise birileri, sonrasında “7.2’lik depreme allahın cezasıydı” diyen primattan cahil bireyler ürer – türer ve toplumu ele geçirirler… Zira ironik bir şekilde unutulmamalıdır ki, sosyal bilimlerde Din, korkunun ürünüdür. Korkudan din doğar, dinden korku doğar…

Mizah

Mizah ile ifade edilmiş ve gülücüklerle paylaşılan görsel / satırları biraz da fotoğraflar ile, yani esas gerçekliği ile tekrar oluşturalım ve sonra oturup ne kadar komik olabileceğine dair düşünelim. Evinde kocasından şiddet görmekte olan veya hak arayışı savaşını veren kadın fotoğrafı canlandırın gözünüzde, hemen altına dolaylı yoldan “parayı bulmuş”, bu yüzden artık çevresindeki insanları hiç bir şekilde umursamayan bir bireyin fotoğrafını düşünün. En alta da sallanmakta olan bir uçağın içinden fotoğraf eşliğinde bakın olaylara, o anda korkan insanların arasında Ateist olduğu için “mantığını” yitirip tanrıya inanmasını bekleyişimiz ile birlikte, üç fotoğrafa da bakıp karşımıza çıkan manzaraya gerçekten de “gülümsemek” ile mi tepki vermeliyiz?

Tamamını idrak etmek için insanın biraz okuması ve sonrasında da okuduklarını “düşünmesi” gerekir. Bu kafiyeli – esprili paylaşımlar ise mevcut “yanlışların” ve insanın mide bulandırıcı acizliklerinin – beyinlerinin işlevsizliklerinin “ağlanacak halimize gülüyoruz” modunda daha da kanıksanmasını sağlamaktadır… Doğruluğuna siz karar verin, en azından bu kısmı sizin kişisel fikriniz olsun…


Barış Parlan

I'm an earthling named Barış Parlan. Natural born curious and critical which evolved into a nerd digital storyteller. Ph.D. candidate of remix theory within digital humanities. Technology consultant, graphic designer, VJ (visual-jockey), artist. #science #futurism #cyberpunk #criticaltheory #anarchy

3 Comments

Mert · 2016-01-11 at 23:12

Sözü eleştirmeye çalıştıkça doğrulamışsınız aslında. İnanan insan “papağan” diye yaftalanmaktan fazla gocunmaz; bilakis “ah tûti-i mucize güyem, ne desem lâf değil”, gibi kendini papağana benzetmeli şarkıları bile vardır. Papağanlığın küçük düşürücü olduğunu düşünenler bile papağanlıktan kurtulamazlar; çünkü önyargılar ve inançlar kaçınılmazdır. İnançları ve önyargıları olduğu halde kendini inançsız ve önyargısız zannetmek acı bir mizahtır.

    Barış Parlan · 2016-01-13 at 08:30

    Özellikle yorumunuzu okur okumaz cevap yazmak istemedim, biraz beklemek, anlayıp idrak ettiğime emin olduktan sonra, yaptığınız hoş alıntıya saygı çerçevesinde yazmak istedim, bu durumu belirtmek önemli diye düşünmekteyim. Zira bu kısmı da sizin kişisel fikriniz. Kanaatiniz, önyargının ve inancın kaçınılmaz oluşu, ve fakat benim onlardan muaf olduğumu zannetmemin acı bir mizah sergilemesi. Ancak farkında mısınız bilmiyorum, sadece bir ifade belirtmişsiniz, gerisi ise acı bir mizah ile nitelenmiş. Neden kaçınılmazdır önyargılar ve inançlar? Kaçınılmaz olmaları onları “gerekli” mi kılar? Misal hangi noktada ben kendimi muaf zannediyorum, hangi ifadem benim önyargımı ve inancımı kanıtlar nitelikte?

    İsanın – mesihin – dünyanın sonunun her din kitabında kendi yorumu ile “geleceği” yazması (çünkü insan sonsuzluğu idrak edemez) ve fakat onların “kurguladığı” şekilde gelmeyeceği netleştiği noktada inançsal boyutta “to come” yani “gelecek” olarak bırakılması durumu söz konusudur. Bu noktada papağanlık dediğim mevzu devreye girer. Birilerinin “geleceği beklemek yerine biz araştıralım” demesi ile uzay ve geri kalan pek çok şeyi konuşabilmemiz – anlayabilmemiz – öğrenebilmemiz mümkün olmuştur, bu sürece ister nitelikli bekleyiş denilsin, ister “gelecek olandan muaf zannedenlerin acı mizahı”. Bugün, bu gerçekliği yaşıyorsak, küçük düşürülme hissiyatı kısmına çok takılmamak gerekir diye düşünüyorum. Daha nitelikli bir yorum yazmanızı bekliyorum.

Mert · 2016-01-14 at 22:23

Uzun yazacak vaktim yok, kusura bakmayın; ama sorduklarınızı cevapsız bırakmayayım:

1) Önyargılar ve inançlar kaçınılmazdır; çünkü herşeyi ispatlayarak kabullenmeye insanın ömrü yetmez. Zaten her “yapma” denilene “niye?” diye karşılık veren fazla uzun ömürlü olmaz.
2) “Kaçınılmaz olmaları onları “gerekli” mi kılar?” çok güzel bir soru. Gerekli olan, kendi içinde tutarlı bir önyargılar kümesine sahip olmak. Kendi içinde çelişkiye düşmeyen bir inanca sahip olmak. Başkalarının önyargılarıyla çelişmesi sorun değil.
3) Mesela ‘… papağan gibi tekrar eden insanların “doğru” olduğunu düşüneceği bir özetlemedir …’ cümleniz ve sonrasında o facebook paylaşımına gülenleri eleştirmeniz bende önyargı eleştirisi hissini uyandırdı. Eleştirdiğinize göre kendinizi muaf gördüğünüz zannına kapıldım. Yanılmış olabilirim. Ama “önyargınızı ve inancınızı kanıtlar nitelikte” bir sözünüzü aramaya gerek duymadım, çünkü illa ki vardır. Olmaması mümkün değil az önce dediğim gibi.

Paylaşıma gülmek, feminizm, komünizm ve ateizmi tiye almaktır; ama bunları tiye almak ne kadına “haksız” yere şiddeti hoş görmek ne de kapitalizmi onaylamak anlamına gelir. Doğrunun zıttı yanlıştır ama yanlışın zıttı bir başka yanlış da olabilir. Sonuçta paylaşım eleştirel komiktir ve evet buna gülmeliyiz. Bu da
ilk yazınızdaki son soruya cevap. Hatta paylaşıma bir ekleme de ben yapayım: Demokratlık iktidara gelene kadardır.

Hz İsa Mesih’e hakkıyla inanmak güzel bir şey. Onun haber verdiği son peygamberi kabul ederek bu inancı tamamına erdiriyorsanız ne mutlu.

Leave a Reply to Barış Parlan Cancel reply

Avatar placeholder

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Feminizm, Komünizm, Ateizm ve Karikatür

Okuma süresi: 4 min
3