Sosyal Linç ve Lanetleme Ayini

Published by Barış Parlan on

Hüseyin Cengiz’in yazdığı ve Destek Yayınları tarafından yayımlanan “Ve Sonra Yol Bitti” adlı kitapta bulunan zoofili içerikli anlatım sebebi ile kitabın toplatılmasını talep eden sosyal linç durumuna dair kişisel düşüncemi ifade etmek istiyorum. Kitabın söz konusu paragrafının fotoğrafı çekilerek sosyal medyada dalga dalga paylaşılan bir içerik haline sokulmuştur. İnsanlar ise bu görseli lanet temelli dileklerini ekleyerek paylaşmış, bunu yapmanın rahatlatmadığı kişiler yayınevinin facebook sayfasına girip dava açılsa kazanılacak raddede hakaretlerle “düşüncelerini ifade etmişler”.

Kitaba dair ekşi sözlükte (ve sonra yol bitti@ekşi) yer alan yorumlar da aynı şekilde hakaret ile sevişmiş ifade özgürlüğü manzaraları. Ne mutlu ki arada kemikbey isimli bir kullanıcı sürü psikolojisine uymak yerine, taşıdığı beynini hakkı ile kullanıp şöyle bir yorum yapmıştır efendim:

okumadığım hüseyin cengiz kitap. lakin;
dostoyevski’nin suç ve ceza’sında da raskolnikov’un cinayeti detaylarıyla anlatılmakta, irvine welsh’in trainspotting’inde de uyuşturucu kullanımı detayları ile anlatılmakta, leonard cohen’in göremli kaybedenler’inde de toplu tecavüz ayrıntıları ile anlatılmakta. dolayısı ile söz konusu romandaki tepki gösterilen zoofili bölümünün hayvana tecavüzü meşrulaştırıp meşrulaştırmadığı metnin bütünü dahilinde değerlendirilmeli. [~kemikbey]

Bu kişinin ifade etmek istediği konu, aklı selim her insanın birkaç saniye durup düşününce varabileceği bir noktadır, ancak bu noktaya varmış olmak için bir miktar kitap okumuş olmak şarttır. Öte yandan şimdilik 39.000 kişinin imzaladığı bir Hayvana Tecavüzü Özendiren Yayınlar Kaldırılsın, Suçlular Cezasız Kalmasın kampanyası söz konusu. İlginçtir ki böyle bir kitlesel çağrıyı yapan insanlar, yayınevinin konuya dair yaptığı açıklamaya yer verme veya en azından bir link verme ihtiyacı bile hissetmemişlerdir.

Edebiyat Sınır Tanımaz!

Hüseyin Cengiz’in yayınevimiz tarafından yayımlanan “Ve Sonra Yol Bitti” adlı romanının bir sahnesinde yer alan zoofiliyle ilgili bir tasvirin hayvan dostları okurlarımız tarafından şiddetle eleştiriliyor olmasını anlayışla karşılamak isterdik ancak edebiyat ne yazık ki kendi kendini sansür etmeye imtina ederek gerçekleştirilebilecek bir mecra değildir. Çoğu okurumuzun bize ulaştırdıkları kınamalarında “bu fiilin normalmiş gibi gösterildiği” eleştirisini kabul etmemiz ise hiç mümkün değil çünkü bahse konu sahnenin devamını okuduğunuzda roman kahramanı yaptığı şeyden dolayı komutanı tarafından cezalandırılmakta ve koğuş arkadaşlarınca sabaha kadar dövülmektedir. Edebiyat sadece güzelliklerin, iyiliklerin, mutlulukların, aşkın, erdemin anlatıldığı bir alan olsaydı eğer eminiz ki rafları süslemek için elimizde mutlu masallardan başka bir şey kalmazdı. Biz yayınevi olarak hayvan sever dostlarımızın duyarlılıklarını çok iyi anlamakla birlikte yazınsal özgürlüğün ket vurulamayacak bir hak olduğunu düşünüyor ve dünya edebiyatında yüzlerce örneğine rastlayabileceğiniz bu tip çarpıklıkların teşvik edilmediği müddetçe ifade edilmesinin yazarın inisiyatifinde olduğunu düşünüyoruz. Toplumumuzda ne yazık ki cımbızla bir ayrıntıyı çekip onun üzerinden linç kampanyası düzenlemek son zamanların en gözde eğlencesi oldu. Bir romanın içindeki küçük bir ayrıntının birkaç paragraf sonrasında ne olduğuna bakılmaksızın nefret söylemleriyle ayyuka çıkarıldığını daha önce de gördük, mesnetsiz argümanların cehalet arsızı insanların elinde nasıl bir silaha dönüştüğünü daha önce de yaşadık. Unutmayalım ki cehalet fanatizmi besler, fanatizm ise cehaletin biricik evladıdır. Çetin Altan’ın deyişiyle, “ilk cinsel deneyimini eşekle yaşayan” insanların azımsanamayacak bir sayıda olduğu ülkemizde, sapkınlıkların, deşifre edilmeksizin içrek bir toplumsal refleksle üstünün örtülmeye çalışılmasının, yüzleşmekten kaçındıklarımızın gittikçe daha normal kabul edilmesine hizmet edeceğine inanıyoruz.
Saygılarımızla… (Destek Yayınları / Bildiri)

Bildiride ifade edilen çok önemli birkaç nokta söz konusudur. Makul çeşitliliğe olan bir kitaplığa göz atıp “yapılmaması / olmaması gereken” şeylerin anlatıldığı kitaplara elinizi uzatacağınız vakit, eğer hiç bir kitap böyle bir durumu karşılamıyor ise, çocuk kitapları reyonuna bakıyorsunuz demektir. Bunun başka hiç bir açıklaması olamaz. Sansürün en tehlikelisi, insanların kendi kendilerine uyguladıkları halidir, zira bu oto-sansür durumudur. Köpeğe tecavüz fikrini bir kitaptan okuduğu için uygulamaya geçmek ihtimali sebebi ile kitap yayından kaldırılacak ve toplatılacak ise, bütün cinayet romanları aynı şekilde toplatılmalıdır.

Sosyal Linç

Ancak esas problem, yayınevinin bildirisinde dikkat çektiği konu: cımbızlamak, ve akabinde icra edilen sosyal linç. Yazar zoofili konusunu hangi ortamda anlatmıştır? Ne şartlarda gelişmiştir, sonrasında ne olmuştur, gerçekten övmüş müdür, yoksa bunun yanlış olduğuna dair bir kurgu ile mi işlemiştir bu durumu? Bunların hiç birisi sosyal medyada yapılan paylaşımlarda söz konusu değildi. İşte bu, cımbızlamaktır. Ve bunları sorgulamadan, koca bir kitaptaki tek bir paragrafın görüntüsü ile o kitabın toplatılmasını istemek ise çok daha ciddi bir problemdir…

Sosyal linç, tarih boyu benzerlerinin gözlemlendiği bir durumdur. Patrick Suskind’in Koku adlı romanında kurgulanan ancak gerçekten de şehir sokaklarında bir dönem yaşanıldığına dair ifadelerin bulunduğu kitlesel orgy, Engin Geçtan’ın Hayat adlı kitabında ilk olarak “tarantula dansı” şeklinde vuku bulan ve pek çok alternatifinin göründüğü toplumsal histerilerden birisi olarak adlandırılmıştır. Baskı altındaki toplumların, susturulan ve yaşamları zorlaşan kitlelerin pek çok konuya dair içlerinde biriktirdikleri öfkeyi, kendi kendilerine kendi içlerinde seçtikleri kurbanlar üzerinden “lanetleme ayini” sırasında dindirme çabaları olarak özetlenebilecek günümüz halidir. Bu kontrol edilemez kitlesel durum bir takım insanlar tarafından kullanılmakta mıdır? şeklinde yapabileceğiniz sorgulama, emin olun biraz aklınızı başınıza toplarsanız sizi çok ürkütücü farkındalıklara sürükleyecektir.

Özellikle günümüz “modern” etiketli bilinçsiz toplumunun, internet / cep telefonu / sosyal medya gibi bir takım teknolojileri kullanmaya başlamadan önce bir miktar eğitim almaları gerektiğini düşünmekteyim. Black Mirror adlı dizi her ne kadar akademik bir eğitim materyali olmasa da, argüman olarak bu farkındalığı sağlamak için çok yeterli “gelecek ihtimalleri” ve “teknoloji kullanımı” örnekleri sergilemektedir. Spesifik olarak 3. sezon 6. bölüm, bugün Sosyal Linç olarak adlandırılan lanetleme ayinlerinin “mesuliyet” kısmını sorgulatmaktadır bizlere…

Bir profesörün, köpek öldürdüğü için profesörlük ünvanının alınması olayı söz konusuydu bir süre önce. Her gün dana, kuzu, kuş, balık, tavuk vb. pek çok hayvanın sistematik bir şekilde öldürülüp marketlerde kasaplarda etlerinin sergilenerek yenilmek üzere satıldığı bir toplumda, köpeğin ölmesi derin bir yaraya sebep olmuştu. Söz konusu “suçlu” şahsın suçunun cezası neyse çekmesi elbette mantıklıydı, ancak 20 küsur yılda elde edilen bir profesörlük ünvanı gerçekten de bir cinnet anı ile kaybedilmeli midir? sorusu kritiktir bu noktada. Özellikle de bu köpeğin, bu profesörün kedisini parçaladığı gerçeği öğrenilince, hikayenin rengi değişmeye başlamamakta mıdır? Peki ya o köpek orada bilinçli bir durumduysa? Hayvan severlerin öfkesi yönlendirilmişse konuya? Adamın meslekten uzaklaştırılmasından fayda sağlayacak çok farklı merciler olayın içerisindeydi, ve kimse bu kısmını tahmin edemediyse? Hiç kimse gidip adamın ne tür bir savunma yaptığını okudu mu meselâ? Elbette ki hayır… Ama sonuçta adam ünvanını yitirdi artık. Kedisi de öldü. Sosyal olarak linç de edildi. Hiç kimse de sormadı “kim böyle bir örgütlenme yaratır, ne elde eder?” diye…

Burada konu Black Mirror dizisini seyretmeyenlerin idrak edemeyecekleri bir noktaya gelmektedir. Ancak net olan durum şudur: Dünyada cep telefonu – sosyal medya – internet kullanıcısı kitle muazzam bilinçsiz bir haldedir. Bu kitle, kendisini bilgili, bilinçli ve yeterli sanmaktadır, bu çok daha kötü bir durumdur. Bu kitle, suistimal edilmeye çok müsait haldedir… Bu yazıyı yazarken “bir zoofili’nin tarafını tuttu” etiketinin koşaradım bana yapıştırılacağının farkındayım. Ancak bilinçsiz kitlenin varlığı karşısında, haklı insanların bastırılmasına göz yummaya içim el vermedi, düşüncelerimi ifade etmeye karar verdim. Zira geçmişte ben de linç edildim, ve gelecekte siz de linç edilebilirsiniz…


Barış Parlan

I'm an earthling named Barış Parlan. Natural born curious and critical which evolved into a nerd digital storyteller. Ph.D. candidate of remix theory within digital humanities. Technology consultant, graphic designer, VJ (visual-jockey), artist. #science #futurism #cyberpunk #criticaltheory #anarchy

0 Comments

Leave a Reply

Avatar placeholder

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Sosyal Linç ve Lanetleme Ayini

Okuma süresi: 6 min
0